Uzun Yağmurlardan Sonra
- Hüseyin Yılmaz
- 20 Eki 2022
- 3 dakikada okunur

Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
Ben yaşarken koptu tufan
Ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat
Her şeyi gördüm içim rahat
Gök yarıldı, çamura can verildi…
İsmet Özel
Ortaokul zamanlarında öğrenmiştim evrende ki en hızlı şeyin ışık olduğunu. O zamanlar ne modern fizikten haberim vardı ne de içinde yer kapmaya çalıştığımız zamanın hızından. Gerçi modern fizikte hala sıfır çekerim muhtemelen ama zaman konusunda epey ihtisas yaptım. Kızmayın, en az benim kadar herkese bir şeyler öğretmiştir zaman. İçinde bulunurken bitmeyeceğini düşündüğümüz anlar, ancak albümlerden anımsanacak dışında kaldığımız zamanlara dönüşmüş. Şimdi birçok yaşamak beklerken kendimizden, büyükçe bir leke kalmış zamandan geriye; hayatın kaybolmaz lekesi. Şaşmaz kanunudur doğanın uzun güneşli günlerden sonra gelir sağanak. Öyle de oldu, çoğu zaman.
Uzun yağmurlardan sonra çok şey değişti. Üzerinde artık mumların sığamadığı pastalar üflendi, ajandasının tozlu raflarda hatıra kalacağı sayısız yıllar geçti. Masada yeni doğan taze dilek sahipleri için birçok göz yumularak yer açıldı, birçok nefes son bir kez daha verildi tekrar alınmamak üzere. Son kez duyduk bazı sesleri ve son defa görebildik çoğu sevdiğimizi. Gelenler geldi, gidenleri toprak bastı bağrına. Akıl almaz bir hız ve bir soru kaldı yakamızda; tüm hayat daha dünken nasıl yarın oluveriyor da yıllar çoktan geçmiş oluyor?
Soruya net bir cevap verebilmek mümkün değil. Fakat zamanın geçiş hızı, üzerimizde hasarlar bırakacak bir rüzgâra dönüştü. Rüzgâr öyle sert esti ki, öncesinde kavramların karşılarına koyduğumuz anlamlar dağıldı. Anlamlara sahip insanlar en küçük parçalarına ayrıldı. Birleşme vakti geldiğinde herkes hem her şey hem de hiçbir şey ifade etmeyen haller içerisinde kaldı. Bütün bunlar tam olarak hayatı çözmeye başladığımızı düşündüğümüz zamanlarda geldi başımıza. Hep öyle olur ya zaten. Yahya Kemal’in bir şiirinde söylediği gibi: ‘Bir bitmeyecek şevk verirken beste/bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir.’ Her şey bu şekilde hayatın olağan akışı içinde gerçekleşir. Bütün kurduğumuz dengeler çoğu zaman ufacık sarsıntılarla yerle bir olmaya başlar. O sarsıntılar bir süre sonra yerini depremlere bırakır. Sonrası zaten bütünüyle bir keşmekeş olur.
Sanırım insanın en büyük mahareti ansızın çakılabilmesi çıktığı tepelerden zemine. İçinden çıkılamaz bir döngü bu. Ne tam olarak kaybolabiliyoruz bulutların üzerinde ne de belli bir zemine son kez çakılarak yok olabiliyoruz. Durmadan kendimize benzeyen hikâyeleri bir parça yapıp yaşantımıza sırtımızda ki kamburu büyütmekle meşgulüz tüm bu keşmekeşin içinde. Mahcubiyet ve masumiyetin büyüklerden dinlenen masallarda yer aldığı zamanlardayız. İyi olabilmek eskiden ideal bir eylemdi. Günümüzde iyi kalabilmenin mücadeleleri arasında boğuşurken savruluyoruz sağa sola. İyi olmak için çabalıyoruz, hatır soruyoruz, iyi bir insandı denebilsin diye hırpalıyoruz kendimizi. Ama faydası yok. Kimsenin yüzü kızarmıyor. Kimse mi kırılmıyor herhangi bir şeye?
Uzun yağmurlardan sonra çok şey değişti. Çıkarların ve hesapların araya karıştığı her şey masumiyetini yitiriyor. Samimiyet ve anlayış tamamen insan egosunu besleyecek şekilde bir yakıta dönüşmüş durumda. Arthur Schopenhauer’un, ‘dünya kötülük içindedir; vahşiler birbirlerini yiyorlar ve evcilleşmişler birbirlerini dolandırıyorlar ve buna da dünyanın gidişi deniliyor.’ Dediği zamanın üzerinden bir asırdan fazla geçmesine rağmen çok fazla ilerleme sağlayamamışız bulunduğumuz dünyadan.
Uzun yağmurlardan sonra.
Bütün yoldan savruluşlara, tedavi edilemez niyet yaralarına ve b u l a ş ı c ı kötülük ruhlarına rağmen zaman hızını hiçbir zaman esirgemedi, esirgemeyecek. Hayat daima iki yol sunacak. Düşünerek yaşayıp, yolların getirdiği ne varsa hepsine hayretle bakarak acemi ve basit bir şekilde var olmak veya bayağı yaşayarak sinsi bir hesabı alet çantasında gezdiren sıradanların izinde kalmak. Dünyayı kötülükten kurtarmak belki mümkün değil fakat iyi olabilmeye çalışmak işe yarar bir şey. Bir şair sözüdür: ‘Bir kalbiniz vardı onu hatırlayınız.’
Acemiliğini ve basitliğini kaybetmemiş, hala dünyaya karşı hayretini koruyabilenlere: https://www.youtube.com/watch?v=kQ72Wvs31V0
Kommentarer