top of page

PASLANMIŞ SİLAHLAR ATLASI

  • Yazarın fotoğrafı: Hüseyin Yılmaz
    Hüseyin Yılmaz
  • 4 Nis 2023
  • 3 dakikada okunur

'Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.'

Johann Wolfgang Von Goethe



Savaş bitti. Geriye dönemem, ileriye nasıl gideceğim de henüz öğretilmedi. Tanrım bunca kroki ile sağa sola dağılmış saçmalarla ve yüzümde ki bu izlerle ne yapacağım hiç bir fikrim yok. Bunca kargaşanın ardından nasıl monotonlaşır ki hayat? Doğarken saldırısına uğradığımız dünyanın sayısız cephelerinde kaybederek yaşamaya devam edeceğiz buradan sonrasında o kesin. Farkına dahi varamadan bir akıntının içinde kalacağız. Nakış nakış örmeye koyulduğumuz ne kadar motif varsa, sökülecek de bir o kadar düğüm var. Yaşamak ait olduğu ritmin içinde sayısız gündem sahibi olmayı buyuruyor. Durmaya hele ki yavaşlamaya asla izin yok. O kadar kaypak ve kaygan bir zeminin üzerinde duruyoruz ki, hiçbir gündemimiz samimi değil. Tahammül içinde ilerlettiğimiz ne kadar bağ varsa en ufak sarsıntılarda dağılmaya hazır. Ne diyordu Barış Bıçakcı: 'Bunca acıya rağmen hâlâ hayatta olduğumuza göre ya üçkâğıtçıyız ya da umudumuz var.' Her şey hazır tanrım ve yerli yerince ama ben, çok yorgunum.


Her şey yolundayken sızdırmaz bir kanalda süratle akar hayat. Fakat örüntü bozulduğunda; sevdiğimiz birisi öldüğünde, hastalandığında ve ya iş hayatımızda bir zorlukla karşılaştığımızda kendimizi hayatın anlamını sorgularken buluruz. Bu ocak başında çorba karıştırırken de olabilir yatağımızda boylu boyunca yatıp tavanı seyrederken de. Bir ince çığlık der zaten bilirkişiler, ansızın yakalar anlamsızlığın içerisinde. Nedir peki hayatı bu kadar anlamlı kılan? Anlamlı bir hayat, kendinden değeri olan faydasız şeylerin toprağında büyür. İçinde olduğumuz araçsallaştırma çağında yaptığımız şeyden ne elde edeceğimizi düşünmek yerine neyin yapmaya değer olduğuna odaklanmalıyız. Aksi olan her durum değeri öznel ihtiyaçların tatmini seviyesine indirerek doğal kıymetlerini görmemize engel olur. Anlamsızlık bir yerde kök tutmaya başladığı zaman bir sarmaşık gibi ele geçirir bütün görüntüleri, hafızaları ve duyguları.


Artık gerçeklerden kaçarak hayatta kalmaya çalışıyoruz ya da başardığımızı sanıyoruz. Gerçeğin sarsıcı etkisinin uzağında benliğimizin pembe rüyasında durmadan alarmları erteliyoruz. Pek çok kişi sevginin yalnızca bir duygu olduğunu düşünüyor. Sevgi bireylerin algılanmasıdır, var kılınmasıdır. Bütün sığındığımız o rüyalardan kaçıp gerçeğin çölünde benliğimizle mücadele edebilmenin eş değeridir. Sevgi bir başkasına kendini aşan bir dikkatle beslenir, gıdası budur. Ve yine insan maalesef ki en çok sevdiğini incitir.


Ama artık kendimizle çok daha meşgul olduğumuz bir çağda yaşıyoruz. Kişisel gelişim çılgınlığında kişisel olan neyimiz varsa sermaye edip aynı tipten insanlar olmak için büyükçe bir yarışa tutuşuyoruz. Fakat biz insanlar; ayrı ayrı, kapalı kutular değiliz ki. Bize dönen bütün yüzlere 'yüzümüzü dönüyoruz.' Her şey bu kadar apaçık ortadayken iyi bir insan olmak, onu ya da bunu seçmekle değil, kendimize değil; başkalarına, dünyaya, farklı olayların gerektirdiği davranışlara dikkat vermekle sağlanır. Ve en çokta insan olmak, elimizin değdiği ne varsa layıkıyla güzelleştirmeye sebep olmalıdır.


Sisifos, her gün görünürde bir sebep olmaksızın ağır bir kayayı yuvarlayarak bir dağın tepesine çıkarır ve ertesi gün her şeye yeniden başlar. Kayayı doruğa tekrar tekrar çıkarır. Bu tanrıların ona ölüm karşısında verdiği cezayken onun ölümü ve hayatında ki bütün kayalara karşı kazandığı zaferin yansımasıdır sadece. Beckett'in oyununda ki Godot'yu bekler gibi, sonu gelmez bir işe soyunmuştur. Sisifos'un sonsuz, anlamsız emeğini hayatın meteforu gören Camus belki de şaşırtıcı şekilde Sisifos'un mutlu olduğunu düşünür.


“Bu kederin bile bir panzehri vardır. Ezici gerçekler tanındılar mı yok olurlar.” der Camus. Hayatta biraz böyledir, Sisifos'un kayası kadar ağır olmasa da her yeni gün bir kayadır bizim için. Ve bunun mükafatı bir sonra ki gündür. O yüzden bizlere düşen yılgın bir yaşayışla mağaralarımızda kalmak değil, güzel bildiğimiz şeyler adına mücadele edebilmektir. Araçlar konusunda uzmanlaşarak dünyayı ölçüp tartmak konusunu değil ölçmeye ve tartmaya değer bulduğumuz şeyleri kavramayı gündemimize almaktır.


Yeni günlere, güneşe, gece bekçilerine ve en çokta dünyanın kaçak yolcularına:


 
 
 

Comments


Commenting on this post isn't available anymore. Contact the site owner for more info.
Yazı: Blog2 Post
bottom of page