top of page

Sevgilim Hayat

  • Yazarın fotoğrafı: Hüseyin Yılmaz
    Hüseyin Yılmaz
  • 27 Kas 2022
  • 3 dakikada okunur

Etrafı sınırlarla örülü, renkli pencerelerin ardından izlediğimiz, her seferinde yorulup; yorgunlukla yoğrulup yeniden mayalandığımız hayat. Değişsin diye tepetaklak ilerlediğimiz, yeni bir günü doğurabilmenin sancısıyla uyandığımız ve durmadan yeniden vurulup düştüğümüz hayat. El kadar bebeyken nenelerimizden hikayesini dinleyip büyüdükçe bağrımızı yakan ateş sen değil misin?

Bazı zamanlar günlerin ayırt ediciliği kalmıyor. Aynaya bakıyorum aynı adam. Kapıyı kilitliyor ve herhangi bir yere çıkıyorum, bağlamadan bağcıklarımı. Günlerden salı veya perşembe, saat belki dokuz belki üç olabilir, ben belki Selim Işık olabilirim. Eskiden şenlikcisiydim yaslı mahallelerin. İçimde ürkütülmüş bir baharda suda ayak şapırdatan çocukla, ayağımda çamurlu bir bot; geçerdim huzura kumar oynayanların, sakalları uzamış adamların, her fırsatta plastik sevgiler doğuran kadınların, pisliğini neon lambalarla örtmüş şehirlerin arasından. Geçerdim ve merak ederdim: Dünya kaç kez geçmeyle sona erer? Sonra birden yorulur, olduğum yerde kalıp göğe bakardım: Dünya işte buraya kadar.

Bazı akşamlar haddinden fazla enkaz yüklü oluyor. Bir şeye başlamanın zor olduğu, elini neye atsan tehlikeli bir uzaklaşma hissinin doğduğu akşamlar. Bir bardak kahve, biraz iç muhasebe ve belki yürümek; yorgun düşene kadar. Aynaya bakıyorsun farklı bir adam. Kendimle karşılaşmak istiyorum böyle zamanlarda. Kendime bir şeyler diyebilmek, en azından dinleyebilmek istiyorum. En çok kendimize ihtiyacımız olduğunda zaten en uzakta olan kendimiz değil miyiz?

Doğarken bir saldırıya uğruyor insan hayat tarafından. Tuhaf sorumluluklar sahibi oluyor sonra. Büyük bir acı yaşamış, olmadık kayıplara uğramış, ölümler görmüşte olsan ertesi gün ritme uyabilmeni bekliyor senden dünya. Ve çoğumuz bu çağrıya uyup yaralarımızı bantlayıp hayatın bütün trafiğini yaşamaya devam ediyoruz. Çünkü durmaya izin yok. Çünkü bize öğretilen şey: Durursan mutlaka akışı aksatırsın, geride kalırsan koparsın. Sürekli mutlu görünmeyi bir marifet sanırdım. Her şeye rağmen gülebilmek, güçlü görünmek büyük bir başarıydı bana göre. Neden sonra ağlayabilmenin de gülebilmek kadar hayatın içerisinde olduğunu öğrendiğim zaman rahatladım, dinlenebildiğimi hissetim.

Hiçbir duygunu bastırma. Çünkü zaman gerçekten bunun için fazlasıyla kısıtlı. Sen yaşamadığın sürece hiç kimse gelip avucunun içine bırakmayacak o arınmayı. İyi, mutlu ve doğru görünmek için bu kadar çaba sarf etme. Her zaman iyi olamayız, mutlu görünemeyiz, hayat her zaman planladığımız gibi ilerlemez. Hayat zaten çoğu zaman planladığımız gibi ilerlemez. İçinde ki sana sahip çık ve var ettiğin değerlerini öldürmeden yaşa, anlat. Zihnimizin kırışık çarşaflarında uyuttuğumuzu sandığım şeylerin huzurumu bozmaya başladığını hissettiğimde fark ettim, nasılsak o kadardık, takındığımız maskelerin bir anlamı yoktu.

Tüm netliğimiz ve şeffaflığımızla anlamlı bir şekilde sürdürmek gerekiyor hayatı. Gelişigüzel yaşamak bir sorumluluk katmadığı için insana elbette ki daha çekici geliyor. Fakat anlamsız bir hayat sürmek boş bir sayfaya avare gibi bakmaktan öteye gitmiyor. Ne mevsimlerin kadrini biliyor insan ne de sevginin kıymetini. Kendine duymadığı saygıyı yol üzerinde ki güzel çiçeklere duyabilmesi mümkün değilken zaten ıskalıyor şahit olunabilecek kıymetli şeyleri yol üzerinde ki.

Davranışlarımla ve ya sözcüklerimle hiçbir zaman bir mucize yaratmanın çabasını gütmedim. Sadece duymaya ihtiyacım olduğu zamanlar duyamadığım şeyleri, ihtiyacı olanlara söylemek istiyorum. Zaman durmadan kaçtığımız görüntüleri bir ayna gibi karşımıza çıkardığı için korkutucudur. Fakat bir yanıyla da sakinleştirici sestir durmadan kulağımıza fısıldanan: ’korkma’ der ‘yalnız değilsin. Dipteysen korkma. Sem’ani anlatıyor: Hicaz’da kör bir yaşlı adam sıcak güneşin altında oturmuş ceviz ve hurma yiyordu. Birisi ona, “Bu korkunç sıcakta çok ağır olan bu yiyecekleri niçin yiyorsun?” diye sordu. “Şey,” diye karşılık verdi adam, “kervanımı vurdular; korktuğum her şey başıma geldi. Artık güvendeyim.”

Her şey gömülür bir noktadan sonra. Kırgınlıklar unutulur, yorgunluklar geçer, rüzgâr diner ve bir köşeye geçip kendimize dünyanın en hüzünlü sorusunu sorarız: Peki şimdi ne olacak? Kendime ve dünyaya nasıl bir cevap vereceğim? Sanırım bütün gündemlere, bütün kaybedişlere ve hatta bütün kayboluşlara rağmen hala yeni bir günü taze bir telaşla başlatan soru bu.

Henüz yolunu bulamamışlara ve ayna da türlü yansımalarını hala görebilenlere: https://www.youtube.com/watch?v=P4Zi_own3W4

 
 
 

Comments


Commenting on this post isn't available anymore. Contact the site owner for more info.
Yazı: Blog2 Post
bottom of page